8 Aralık 2010 Çarşamba

Taraftar

Taraftar, haftada bir kez evinden kaçar ve stadyumun yolunu tutar.

Bayraklar sallanır, kayananzırıltıları öter, maytaplar atılır, davullar çalınır, konfetiler yağar gökyüzünden. Kent yok olur, rutin olan her şey unutulur, gerçek olan tek şey tapınaktır. Bu kutsal alanda, ateisti olmayan tek dinin kutsal yönleri seyredilir. Taraftarlar, bu mücadeleyi canlı olarak görebilmek için bu hac yolculuğunu yerine getirir.

Taraftar, burada yumruklarını sıkar, yutkunur, içine zehri akıtır, şapkasını kemirir, dualar ve lanetler okur. Bir anda gırtlağını yırtarcasına haykırır, pire gibi sıçrar ve yanında 'gol' diye bağıran yabancıya sarılır. Bu pagan ritüel boyunca taraftar, topluluğun bir parçasıdır. Binlerce inananla birlikte, en iyi takımın onlarınki olduğuna, tüm hakemlerin satılmış ve tüm rakiplerin şikeci olduklarına kesinlikle inanır.

Bir taraftarın, "Bugün benim takımım oynuyor," dediği pek görülmez. Çoğunlukla "Biz oynuyoruz" denir. On ikinci oyuncu, top durduğu zaman, onu harekete geçiren ateşli rüzgarın kendi nefesi olduğunu bilir. Öbür on bir oyuncu da aynı şekilde, taraftarsız bir maçın, müziksiz dans etmeye benzeyeceğini bilirler.

Maç bittiğinde taraftarlar tribünlerden ayrılmazlar ve "Ne gol yağmuruydu ama!" "Canlarına okuduk!" nidalarıyla zaferlerini ya da "Yine perişan ettiler bizi," "Hırsız hakem!" gibi ifadelerle bozgunlarını dile getirirler. Biraz sonra güneş batar, taraftar da evine döner. Boşalan stadyumun üzerine gölgeler düşer. Sesler be ışıklar yitip giderken, çimento sıraların üzerinde cılız birkaç ateş kalır. Stadyum da, taraftar da kendileriyle baş başa kalırlar. 'Biz' yerine yeniden 'ben' olurlar. Taraftar uzaklaşır, dağılır ve kaybolur; pazar günleri karnaval sonrası çarşamba günleri gibi hüzünlüdür.



*Eduardo Galeano'nun Gölgede ve Güneşte Futbol adlı eserinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder