7 Aralık 2010 Salı

Ülkemizdeki GSE'ler

Başlangıç olarak bu konu hakkında yazmaya teşvik eden sevgili FirstE ye teşekkürlerimi sunuyorum...

Bu hafta maçların sonuçların çok önceleri hakkında uzun uzun muhabbetler döndü.. Sabah akşam futbol konulu programlarda Pazar günü öğleden sonra oynanan Beşiktaş- Bursaspor öncesi yaşanan, olması önceden çok olası kavga hakkında konuştular. Kimi suçu yönetimlere, kimi azgın taraftarlara kimi de ogerçekleşeceği bu kadar belli bir olaya karşı el elin eşeğini türkü çığırarak arar misali yaklaşan emniyet teşkilatına yükledi...

Sorun nerede idi? Bu olayın sosyo kültürel ya da vs... nedenlerine derin bir analiz yapmayacağım, ya da belki yaparım... Olayı taraflar açısından tek tek değerlendirmek daha yararlı olur diye düşünmekteyim..

Önce olayın başrolündeki arkadaşlardan başlayalım, yani taraftarlardan... Bu arada bu blogun bir futbol bloguna dönmesi uzun vadede iyi midir değil midir bilemem, zira o kadar şey okuyup da sadece futbol hakkında bir şeyler yazmak ikinci ve üçüncü tekillere hakkımda yanlış bir izlenim bıraksın istemem, neyse konumuza dönelim. Taraftarlarda kalmıştık; hani şu her maça satırlar, döner bıçakları, kelebekler vs.. her türlü kesici ve delici alet edebatla gelen naif! insan topluluğu... Daha geçen seneki derbilerin birinde baba kız ismi lazım olmayan bir taraftar topluluğu arasında kalmıştı. Aklıma Green Street Hooligans adlı film gelmişti; orada da Milwall takımının önemli bir taraftar grubunun "reis"i oğlunu, taraftarlar! arası bir kavgada kaybetmişti, oldukça ironik bir durum.

Pazar günü de kafasına bira şişesi yiyeni, beline bıçak saplananı, oradan buradan bulduğu taşı fırlatını, stadyum koltukları söküp parçalayanı, sahaya inip deli danalar gibi sağa sola koşuşturanı... Eğitimsizlik filan diyecem ama fazla televizyonda aydınvari bir söylev çekmiş olabilir. Bu işin eğitimi okulda değil en azından bunu biliyoruz, aile desem hangi anne baba takım için git oğlum kızım dal gözü kaşı patlat canın sağ olsun der onu da bilemedim... Bizim insanımızda bazı bazı kendimde de olan bir sorun, bazı şeyleri sahiplernirken bokunu çıkarıyoruz arkadaşım. Yani sonuç olarak bunlar sana para kazandırmıyor, üstüne dayak yiyip bir de hastane ilaç parası filan çıkarıyorsun ek masraf, ağrısı sızısı cabası.. Bbir de götün donuyor soğukta yeri geliyor.. Bu öyle bir aşktır ki para pul ile ölçülmez filan edebiyatı bir yere kadar, tamam paranın da satın alamayacağı şeyler vardır ama cesaret ile aptallık arsındaki ince çizginin aptallık tarafına doğru götüm götüm yanaşmak da neyin nesidir.

Ben bu kendini bu türlü şeylere fazla kaptırma olayını belirli bir komüne dahil olma çabasındaki yalnız bireylerin kendilerini dışarı vurma çabası olarak yorumlamaktan yanayım. Kendi çevresinde yeteri kadar hissedemedği aidiyet duygusunu taraftarlıktan fanatikliğe hatta holiganlığa götürebilecek kadar sahipleniyor renklere olan sevgisini. Bu azgın arkadaşlar ile ilgili daha fazla da şey söylenebilir ama özetle bu ruh halleri diye düşünüyorum.

Gelelim kulüplere, muhtemelen bazı taraftar gruplarına tezgah altı bilet sağlamaları ve günler öncesinden böyle olası bir olayı yumuşatma olayına gitmemeleri ve sonrasında sadece bizim suçumuz yok bize niye gibisinden ilkokulda ama ilk saçımı çekti, ama o tükürdü tadında cevaplar da böyle büyük! kulüp-lere yakışmamakta.

Ve gelelim emniyet teşkilatına... 50 kişilik öğrenci protestosuna 250 polisle müdahale edip, yine 30 kişilik bir basın açıklaması için Beyazıd Meydanı'na 1 panzer 2 çevik kuvvet otobüsü şeklinde gelen sevgili! emniyet neden 2000 kişilik holigan yavrularını, kanlı bıçaklı olduklarını bilerek evsahibi takım taraftarı ile aynı anda arada sadece 30-45 metre mesafe varken sokmaya çalışır. Bunun bir sonra girişi olmasa da önce girişi olmaz... Ya da futbolun ilkelerinde kendilerini aşmış olarak gördüğüm İngilizler gibi stad ve çevresine daha fazla kamera, olayı çıkaran taraftarlara daha ağır ve caydırıcı para ve hapis cezası verilmez.

Bu daha böyle gider ama bir daha hazır değiliz diye beceremediğimiz her şeyi yasaklarsak zaten daha da medeni olamayız. Medeniyete kimse hazır olmuyor zaten, medeniyeti ve o medeniyete uyup uymama durumlarındaki gerekli yaptırımlarla karşılaşa karşılaşa ehlileşip medenileşiyor. Eğer uymuyorsa uyacak şekilde yönlendirmeyi bileceksiniz başka yolu yok... Şimdilik bu kadar yazıp daha ayrıntılı bir inceleme yapıp yapmayacağımı sizinle beraber göreceğim. Yine bloguma url kısmında ilham veren kitap içinden bir iki konu hakkında yazılar koymaya da şimdi karar verdim. Daha önce sölediğim gibi futbol aşktır...

Ama aşka kötü davranıp onu kanatmak olmaz...

4 yorum:

  1. &. paragraf, tamamen katılıyorum.
    Hatta aklımdaki nası bu kadar birebir yazabilmiş oldugunu sorguluorum su anda

    YanıtlaSil
  2. Altıya tekabül eden paragraf sanrım; vakalar anı gözlemler aynı, sonuçlar aynı olsa gerek :)Üstünde bir tez yazılabilecek kıvamda bir vaka çünkü..

    YanıtlaSil
  3. Ben bu durumu hep 'Aydınlanma' kavramına baglıyorum.
    Nitekim daha önceden yazdıgım gibi
    Aydınlanma, bir kimsenin yol göstericiliği olmadan, kendi aklını kullanabilme cesaretidir.
    Yada herhangi bir zümreye ait olmadan, kendini ifade etme yetenegine ve kapasitesine sahip olmaktır.
    Kant her yerde!
    NAys :)

    YanıtlaSil